12 Mayıs 2025 günü PKK Kongresi’nin aldığı fesih ve silah bırakma kararına tepki gösteren müzmin muhaliflerimiz ellerinde başka bir tutamak kalmadığı için meseleyi kendi konforlu sahalarına çekti ve bildirgede geçen Lozan ve 1924 Anayasası vurgusunu dillerine doladı.
Neymiş? ‘Lozan Antlaşması Türkiye Cumhuriyeti’nin tapusu’ imiş. Tartışılması dahi düşünülemezmiş. Aksini düşünmek bölücülükmüş vs.
Bir asır boyunca hiç mi yeni bir tez geliştirmez bunlar? Kırık plak gibi aynı şeyleri tekrarlamaktan bıkıp usanmadılar mı?
Dünya o zamandan beri kaç defa değişti, siz hâlâ Lozan’a dair ikinci bir cümle kurmayı beceremediniz. Hakikaten tebrikler.
‘Lozan Antlaşması Türkiye Cumhuriyeti’nin tapusudur’ sözüne gelirsek, bu cümle vatan toprağımızın tapusunu başkasından aldığımızı anlatır aslında.
Biz öz vatanımızın tapusunu başka bir makamdan mı aldık Allah aşkına?
Bir vatanın tapusu başkasından alınır mı?
Aldıksa kimlerden aldık?
Devir işlemine aracılık eden tapu müdürü kimdi?
Bu iç acıtıcı soruların bir cevabı yok onların lügatinde.
Çıplak gerçek şudur:
Bu toprakların tapusunu biz 1923 yılında değil, Malazgirt zaferini kazandığımız 1071 yılında Sultan Alparslan ve gazileri eliyle aldık.
Tarihimizi 19 Mayıs’a kilitleyerek anlatanların aklı o kadar durmuş, gözü o kadar dönmüştür ki, Çanakkale zaferini kazananın Osmanlı Devleti olduğunu bile saklamaktadırlar.
Bir: Lozan Barış Antlaşması imzalandığında Türkiye Cumhuriyeti henüz kurulmamıştı.
İki: İş başında bir devlet yoktu, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti vardı. Başımızda devlet yoktu, çünkü Osmanlı Devleti’ni 1922 Kasımında Lozan’a gitmeden önce TBMM, bir kararnameyle yıkmıştı. Dolayısıyla Lozan’a biz devlet olarak katılmadık, oraya devleti bulunmayan bir hükümetin temsilcilerini gönderdik.
Bunun sonucunda biz Lozan’a devlet olma hakkına sahip olduğumuzu kabul ettirebilmek için gittik. Devlet olma hakkını kazanabilmek için müzakere edecek bir heyetin ‘zafer’ kazanma şansı olabilir miydi? Çünkü alışverişten memnun kalmazsa sana tapunu vermeyecek olan müdür, İngiltere’ydi. Unutmayalım ki, Lozan Konferansının orkestra şefi İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon’dı. Dahası, üç ana komisyondan hiçbirinin başkanlığı bize bırakılmamıştı.
“Üzerinde güneş batmayan imparatorluk” İngiltere Lozan Antlaşmasını onaylamazsa bu topraklar üzerindeki mevcudiyetimiz hukuken geçersiz kalacaktı ki 1924 Martında Hilafeti kaldırıncaya kadar onaylamak bir kenarda dursun, Avam Kamarası’nda görüşmeyi bile başlatmadı. Avam Kamarası’nda görüşmeler 1924 Nisan’ında başlayacaktı.
Anlayacağınız, vaziyet bu derece vahimdi ve tam da bu sebeple Lozan Konferansı ‘zafer’ kazanma ihtimalimiz bulunmayan müzakerelere sahne olacaktır.
Sonuçta Misak-ı Milli’ye dahil olan 12 Ada, Batı Trakya, Musul, Halep, Antakya, Kıbrıs gibi hayatî toprakları kaybederek hasarlı çıktık Lozan Konferansından. Ayrıca Boğazların kontrolü de bizde değildi.
Öte yandan Türkiye Cumhuriyeti bir asırlık ömründe Lozan sayesinde değil, Lozan’a rağmen stratejik vaziyetini sağlamlaştırabilecekti.
Lozan’da Fransız işgali altındaki Suriye’ye bıraktığımız Antakya bugün sınırlarımız içinde. Nasıl oldu bu? Fransa ile anlaşıp Lozan’ı deldiğimiz için de ondan.
Lozan’da uluslararası bir komisyona bıraktığımız Çanakkale ve Karadeniz boğazları üzerinde kontrol 1936’dan beri bizde. Neden? Montrö ile Lozan’ın Boğazlar Sözleşmesini iptal ettirdiğimiz için de ondan.
Peki Kıbrıs’ta askerimiz ne arıyor? Demokrat Parti hükümetinin Fatih Rüştü Zorlu’nun muhteşem emeğiyle Londra ve Zürih anlaşmalarında Lozan’ın 20-22. maddelerini değiştirip garantörlük hakkına malik olduğumuz için de ondan. (Ve bu kahramanı astılar, biliyorsunuz değil mi?)
Üstelik son 102 yılda Lozan’ı defalarca deldik, millî çıkarımız gerektirirse defalarca da deleriz.
Bu yüzden ‘Lozan Türkiye Cumhuriyeti’nin tapusudur’ sözü ne kadar geçersizse ‘Lozan’ı deldirmeyiz’ sözü de o kadar mantıksızdır.
Ne yani? Yarın öbür gün Yunanistan bize Meis adasını veya Batı Trakya’yı vermeye kalksa ‘Lozan’ı deldirmeyiz’ gerekçesiyle almayacak mıyız?
Velhasıl girdiğimiz yeni süreçte tarihin unutmuşlar mezarlığını boylayacak “fosillerin dansı”dır seyrettiğimiz.
https://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/mustafa-armagan/yunanistan-bati-trakyayi-bize-verecek-olsa-lozani-deldirmemek-icin-almayacak-miyiz-48933.html